
Lakin içlerinden bir tanesi vardı ki o, diğerlerinden biraz farklıydı. Her şeyden önce onun hiçbir süper gücü yoktu. Alet edevat olmadan uçamıyor, doğrudan gelen kurşunlar tarafından yaralanıyordu. Temelinde o sadece bir insandı, bir ölümlü. Ancak maskesini takıp pelerinini giydikten sonra bir süper kahramandan daha da fazlasına dönüşüyordu, bir düşünceye.
Batman’le herkes gibi ben de küçük bir çocukken tanıştım. İlk tanışmam 1966’da çevrilen o ucube şovla başlamıştı. O zaman daha küçük olduğum için aradaki saçmalığı tam anlamasam da bir gariplik olduğunu sezmiştim, zaten 1992’de Warner Bros’un yayımlamaya başladığı o çizgi film serisinden sonra yıllarca saçma sapan bir Batman izlediğimi fark ettim.
İşte o Warner Bros. arkasında bıraktığı büyük mirası bir kez daha eline aldı ve 2009 yılında bizleri yeniden ‘Kara Şövalye’ ile tanıştırdı. Bir İngiliz firması olan Rocksteady’nin ellerine teslim etti. Rocksteady ise bu büyük markayı aldı, yoğurdu, yoğurdu ve en sonunda gelmiş geçmiş en iyi Batman oyununu ortaya çıkardı. Arkham Asylum’u ilk duyduğumda çok da heyecanlanmamıştım, sonuçta klasik bir aksiyon oyunu bekliyordum ancak daha ilk sahnede Joker’in peşinden yürürken resmen bütün hayatım değişmişti.
Şimdi Rocksteady işi kaldığı yerden devam ettirmek adına ikinci Batman oyununu hazırladı ve çok da iyi etti. Yazının gerisini özet olarak şimdiden söylemek gerekirse; “Ellerine sağlık Rocksteady! Umarım hep bizimle olursun!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder